BURSA TEKNİK ÜNİVERSİTESİ


İTBF Öğretim Üyesi Dr. İsmail Akdoğan Rusya-Ukrayna Krizini Değerlendirdi

Yayın Tarihi : 25 Şubat 2022 , Cuma


Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 21 Şubat 2022’de uluslararası kamuoyuna yaptığı konuşmanın ardından Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgali başladı. Başkan Putin, konuşmasının hemen ardından Ukrayna’nın Donbas bölgesinde bulunan iki özerk cumhuriyetin (Donetsk Halk Cumhuriyeti ile Luhansk Halk Cumhuriyeti) bağımsızlığını tanıdığı belgeyi imzaladı. Daha sonra bağımsızlığı tanınan bu iki cumhuriyet, Rusya’dan askeri destek talebinde bulundular ve Moskova yönetiminin bu talebe olumlu yanıt vermesiyle Rusya’nın Ukrayna topraklarına yönelik işgal süreci fiili olarak başlamış oldu.

Ekim 2021’den bu yana uluslararası siyasetin gündemini yoğun bir şekilde meşgul eden Rusya-Ukrayna krizinin kökenini Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1991 yılına kadar götürmek gerekir. Ukrayna, 1991’de Sovyetler Birliği dağılınca bağımsızlığına kavuşan Sovyet cumhuriyetlerinden biridir. Aynı dönemde Rusya da ayrı bir devlet olarak ortaya çıkmakla birlikte, Ukrayna’yı Rus ana karasının doğal uzantısı şeklinde görmekteydi. Soğuk Savaş’ın sona erdiği ilk on yılda (1990’lar) Rusya kendi iç problemleriyle meşgul olduğundan, Ukrayna üzerinde nüfuz mücadelesi yürütememekteydi. Ancak 2000 yılında Vladimir Putin’in iktidara gelmesiyle Rusya, iç sorunlarını büyük oranda atlatarak Ukrayna üzerinde nüfuz elde edip bu ülkenin dış politikasına yön verme çabası içerisine girdi. Bu sebeple Ukrayna halkı ve siyasal elitleri Rusya yanlıları ve Batı yanlıları diye iki bloka ayrıldı. Böylece ülke, Rusya ve Batılı ülkeler arasında yaşanan güç mücadelesinin yaşandığı bir sahaya dönüştü, sık sık ya Batı yanlısı ya da Rusya yanlısı yönetimlerin kurulduğu iç siyasi atmosferde çekişme giderek şiddetini artırdı.

Rusya’nın temel amacı, Ukrayna’da kolayca yönlendirebileceği kukla bir rejim inşa ederek, ABD, NATO ve Avrupa Birliği’nin kendisini çevrelemesini engellemekti. Rusya’nın Ukrayna üzerindeki emelleri somut bir şekilde 2013’te görülmeye başlandı ve ülke istikrarsızlığa sürüklendi. Kasım 2013’te Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’nin Avrupa Birliği ile Ortaklık Anlaşması’nı imzalamayıp, Rusya ile yakın ilişkiler kurmaya yönelmesi üzerine ülkede iç karışıklık yaşanmaya başladı. Başkent Kiev’de başlayan hükümet karşıtı gösteriler, kısa sürede ülke geneline yayıldı. Aylarca süren protestolar 2014 yılının ilk aylarında da devam etti. Göstericiler ile polis teşkilatı arasında meydana gelen çatışmalar nedeniyle ülke iç savaşın eşiğine geldi. Yaşanan iç karışıklık ortamında Cumhurbaşkanı Yanukoviç, ülkeyi terk edip Rusya’ya gitti. Bunun üzerine Ukrayna parlamentosu Yavukoviç’i görevden alarak Mayıs 2014’te seçim yapılacağını açıkladı.

Rusya yanlısı Yanukoviç’in görevden alınması üzerine Rusya’nın dışarıdan örtülü müdahalesiyle Şubat 2014’ten itibaren Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’nde karışıklıklar yaşanmaya başladı. 25 Şubat 2014’te Rusya yanlıları Kırım parlamentosunu basarak Kırım’ın bağımsızlık kararı almasını istediler. Baskı ve yönlendirmeler sonucunca Kırım parlamentosu 6 Mart 2014’te Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasına dair referandum kararını aldı. 16 Mart’ta gerçekleştirilen sözde referandumda Kırım’ın Rusya’ya katılması yönünde karar çıktı. Başkan Putin, 21 Mart’ta Kırım’ın Rusya’ya ilhakını öngören yasayı imzaladı. Böylece Ukrayna toprak parçası olan Kırım Yarımadası, uluslararası hukuk açıkça ihlal edilerek ilhak edildi. ABD ve Avrupalı ülkelerin Rusya’nın hukuk dışı ilhak kararı karşısında kınama açıklamaları, karardan vazgeçme çağrıları ve yaptırım kararları Moskova’nın tutum ve davranışları üzerinde bir etki doğurmadı.    

Kırım’da bunlar yaşanırken, Ukrayna-Rusya sınırında bulunan Donbas bölgesinde de karışıklık ve çatışmalar yaşandı. Nisan 2014’te bu bölgede yer alan Rusya yanlısı silahlı ayrılıkçı gruplar referandum yapılacağını açıkladılar. Gerçekleştirilen referandumun ardından 11 Mayıs 2014’te Rusya yanlısı gruplar bu bölgede iki ayrı cumhuriyet kurduklarını ilan ettiler.

Ukrayna’da Mayıs 2014’te gerçekleştirilen seçimleri Petro Poroşenko kazandı. Yeni yönetim ile Rusya arasında sorunun diplomatik çözümüne ilişkin görüşmeler başladı. Rus destekli ayrılıkçı güçler ile Ukrayna birlikleri arasında çıkan çatışmaları sonlandırmak amacıyla Rusya, Ukrayna, Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) ve iki ayrılıkçı bölgenin temsilcileri Eylül 2014'te Belarus'un başkenti Minsk'te bir araya geldi. Burada taraflar arasında çatışmaların sona ermesini, silahlı grupların bölgeden çekilmesini, AGİT’in gözlemci olmasını öngören Minsk Protokolü imzalandı. Daha sonra Şubat 2015’te Minsk’te bir araya gelen Rusya, Ukrayna, Almanya, Fransa ve Belarus’un devlet başkanları Minsk Mutabakatı’nı imzaladılar. Bu mutabakatta Ukrayna’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne vurgu yapılmakta, çatışmaların durdurulması, ağır silahların bölgeden çıkarılması ve bölgenin yasal statüsünün belirlenmesi üzerinde anlaşıldı. Ne var ki ne Minsk Protokolü ne de Minsk Mutabakatı, sahada bir karşılık bulamadı.

2019’da gerçekleştirilen seçimlerde ülkede cumhurbaşkanı seçilen Vladimir Zelenskiy’nin Avrupa Birliği ve NATO ile yakın işbirliği içine girmesi ve Rusya karşıtı tutum ve davranış sergilemesi Moskova’da büyük bir rahatsızlık doğurdu. Zelenskiy yönetiminde Ukrayna’nın NATO’ya üye olma niyet ve çabaları Rusya’nın açık karşı çıkışıyla karşılaştı. Ukrayna-Rusya gerilimini tırmandıran ve içinden çıkılmaz krize dönüştüren gelişme ise Rusya’nın 2021 yılı sonbaharında Ukrayna sınırlarına 100,000’in üzerinde asker, ağır silah, tank, zırhlı araçlar ve hava savunma sistemleri konuşlandırarak adeta bir işgal hazırlığı içerisine girmesi oldu. ABD ve Avrupalı büyük güçlerin devreye girmesiyle Ukrayna-Rusya krizi, NATO-Rusya krizine dönüştü.

Ukrayna’nın muhtemel işgalinin önüne geçmek amacıyla ABD ve Avrupalı ülkeler Rusya ile diplomatik görüşmeler yoluyla soruna çözüm bulmaya çaba harcadılar. Bu görüşmelerde Moskova, sınırdan askeri birlikleri çekmesi karşılığında kendisine güvenlik garantileri verilmesi talebinde bulundu. Rusya’nın talep ettiği güvenlik garantileri; NATO’nun doğuya doğru genişlemesini durdurması, Ukrayna’nın NATO’ya üye kabul edilmemesi, Doğu Avrupa’da bulunan NATO üyesi ülkelerde ABD’nin askeri varlığının azaltılması şeklindeki taleplerden oluşmaktadır. Ancak ABD ve Avrupalı büyük güçler (Almanya, Fransa ve İngiltere) Rusya’nın bu taleplerini kabul edilemez bularak reddettiler. NATO, ABD ve Avrupalı ülkeler muhtelif toplantılarda yaptıkları açıklamalarda egemen bir devlet olarak Ukrayna’nın NATO’ya üye olup olmayacağının kararını vermek konusunda bağımsız olduğuna, Rusya’nın buna karışamayacağına dikkat çektiler. Bununla birlikte Batılı ülkeler, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik herhangi bir askeri saldırısı durumunda, Rusya’ya askeri karşılık verilmeyeceği, yalnız ağır yaptırımlar uygulanacağı açıklamaları yaptılar. Rusya’nın güvenlik garantilerinin karşılanmaması ve Ukrayna’nın askeri olarak savunulmayacağı yönündeki açıklamalar Rusya’nın elini güçlendirdi. Gelinen aşamada Rusya’nın Ukrayna’yı işgal planı uygulamaya konuldu.