Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) İnsan ve Topum Bilimleri
Fakültesi Sosyoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Ekber Şah Ahmedi Teknik Akademi seminer serisinde bu hafta Sekülerleşmeyi anlattı.
Sekülerleşme alanında yayımlanmış çalışmaları bulunan Ahmedi
modern ve postmodern toplum kavramlarını anlattı. Modern toplumun daha çok
sanayileşme, kapitalistleşme, rasyonelleşme, demokratikleşme, ulus devlet ve
bireyciliğin yaygınlaştığı bir toplum tipi olduğunu ifade eden Ahmedi, “Pek çok
sosyal bilimcinin günümüz toplumunu nitelemek amacıyla postmodern toplum
kavramını kullandığını görürüz. Bunun nedeni ise ikinci dünya savaşı sonrasında
yaşanan gelişmeler. Bu gelişmeler ışığında modern düşüncenin yeniden
değerlendirilmesi ile özellikle modern düşüncenin ilerleme fikri çerçevesinde
bize sunulduğu gibi ilerlemediği konusu eleştirilen konulardan. Özellikle 1960
ve 1970 yılları sonrası bu eleştirilerin ivme kazandığını görüyoruz.” dedi.
Sekülerizm kavramının saeculum kelimesinden türediğini ve
çağ, yüzyıl, dünya anlamlarına geldiğini ifade eden Ahmedi, “Seküler
denildiğinde saeculum’e ait, dünyevi diyebileceğimiz bir kavramla
karşılaşıyoruz. Saeculum ile ilgili tartışmaların önemli bir boyutu teolojik
bir meseledir. Çünkü kavramın kökenine baktığımızda Hristiyanlıkla doğrudan
bağlantılı olduğunu görmekteyiz. Hristiyanlık inancına göre dünya tıpkı İslamiyet
inancında olduğu gibi ikiye ayrılır. İçinde yaşadığımız bu dünya ve öte dünya. Fakat
Hristiyanlıkta islamiyetten farklı olarak bir başka boyut daha var. Buna göre
bu dünya da kendi içinde ikiye ayrılmakta. Biri Hristiyanlığın temsil edildiği
anlam dünyası diğeri de bunun karşısında yer alan saeculum. Bu diğer dünya da
yasak ve genel kabule aykırı durumların olmadığı, her şeyin yerli yerince
yapılabildiği bir dünyayı temsil etmekte. Kısaca sekülerleşme, inananların
dünyasını temsil ettiği düşünülen Hristiyanlıktan yani dinden saeculuma doğru
uzaklaşma anlamına geliyor diyebiliriz.
Sekülerleşmenin temelde 17’inci yüzyıldan itibaren doğmaya
başlayan modern toplumda dinin geleceği ile ilgili sorgulamalar sonucu doğan
bir kavram olduğuna değinen Ahmedi, “Modern öncesi topumlar tamamen tanrısal
bir yapıda inşa edildiği için bu yapının yıkılarak ortadan kalkması sekülerleşme
kavramını karşımıza çıkardı. Sanayileşme ve rasyonelleşme bu süreci hızlandıran
etkenlerden. Çünkü bilim ve teknoloji geliştikçe insanlar hayatlarını
kolaylaştıran çözüm arayışıyla bu dinamiklere başvurmaya başladı ve sonuç
olarak kurumsal bir otorite olarak dinin yaşama yön vermesi işlevi yerini
rasyonelleşmeye bıraktı. Bunun devamı olarak toplumların belirli uzmanlık alanlarına
ayrılması, işbölümünün farklılaşması ve artması toplumların eskisi gibi tek bir
dini çatı altında iş görmemesi, eğitim, aile, hukuk gibi toplumsal kurumların oluşması
ve bunların dini etkiden arınması bu süreci hızlandırdı. Dinin insanların karar
verme süreçlerine etki eden bir referans noktası olmaktan çıkışı insanların
eskisi kadar dine bağlı yaşamamasını beraberinde getirdi.” diye konuştu.
Sekülerleşme konusunda sosyal bilimler alanında bir uzlaşıya
varılamadığını aktaran Ahmedi, “Mevcut kuramın geçmiş toplumları ciddi anlamda
dindar sayarak kurgulandığı eleştirilen noktalar arasında. Oysa tarihi
kayıtlara baktığımıza ve Avrupa toplumlarının dini anlamda bir altın çağı
yaşamadığını görüyoruz. Dolayısıyla geçmiş toplumların dindar olarak
adlandırılmasının doğru olmadığı ifade edilmekte. Diğer bir eleştiri de
sekülerleştiği iddia edilen toplumların yeni dini formlar ediniyor olmasıdır. Dolayısıyla
kurumsal anlamda dinin zayıflaması söz konusu iken yeni dini formların ortaya
çıkışı toplumların sekülerleştiği iddiasını çürütebilmekte. Buna binanen
modernleşen toplumların tamamen dinden uzaklaşmadığı belirtilen diğer bir
husus.” ifadelerini kullandı.
Sekülerleşmenin Türk toplumundaki yansmalarına da değinen
Ahmedi, “Dini hangi kriterler üzerinden değerlendirdiğiniz sekülerleşmeyi nasıl
algıladığınızı belirler. Eğer dini olan zayıflayıp onun yerine yeni formlar
çıkıyorsa, geleneksel dini formlardan uzaklaşan insanlar kendilerini eğer başka
bir dünya görüşüne ait hissediyorsa ve hayatını bağlı olduğu dünya görüşü
şekillendiriyorsa bu kişilerin sekülerleştiğini söylemek mümkün.” diye konuştu.