Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Engin Koç son dönemde Afganistan’da yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
1979 yılında Sovyetlerin Afganistan’ı işgal etmesi ile birlikte ülke bugüne kadar sürüp devam edecek, sonu olmayan ve kimsenin kazançlı çıkamayacağı bir çatışma döngüsüne girmişti. ABD, Soğuk Savaş konjonktüründe önemli bir alan kaybı olarak gördüğü Afganistan’daki mevcut durumu değiştirmek ve Sovyetlerin Körfez’e doğru ilerlemesini durdurmak amacıyla Afganistan’daki anti Sovyet grupların hemen hemen hepsini desteklemiştir. 1989 yılında Sovyetlerin Afganistan’da kontrolü sağlayamaması ve işgali sonlandırma kararı alması ile alandan çıkması Moskova’ya karşı omuz omuza savaşan yerel grupları 1992 yılında ülkenin idaresine sahip olma adına iç savaşa sürüklemiştir. 1994 yılında Molla Ömer tarafından kurulan Taliban hareketi Kandahar’dan başlayarak 1996 yılında Kabil’i ele geçirmeyi başarmıştı. Taliban’ın “Afganistan İslam Emirliği’ni” ilan etmesi ile birlikte ülke Batı dünyası başta olmak üzere uluslararası politikada önemli güce sahip birçok devlet tarafından izole edilmeye başlandı. Ülkenin sadece Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından diplomatik anlamda tanınması, BM kuruluşlarının Afganistan’daki faaliyetlerini sonlandırmaları ve ülkede el Kaide gibi terör örgütlerinin cirit atması Afganistan’ın uluslararası toplum nazarında terör yuvası olarak görülmesini kolaylaştırmıştır.
11 Eylül 2001 tarihinde ABD topraklarına Dünya Ticaret Merkezi, Amerika Savunma Bakanlığı ve Pennsylvania’ya düzenlenen saldırı ve saldırı girişimlerinde yaklaşık 3500 kişi hayatını kaybetti ve binlerce kişi de yaralandı. 11 Eylül saldırılarının El Kaide tarafından askeri bir zafer edası ile üstlenilmesi ve Afganistan’ı kontrol eden Taliban hükümetinin örgüt lideri Usame bin Ladin’i teslim etmeyi kabul etmemesi neticesinde Afganistan ABD için açık hedef haline gelmişti. Aynı zamanda uluslararası kamuoyunun da desteğini almayı başaran ABD, Afganistan’ı işgal etti. “Sürekli Özgürlük Operasyonu” adı altında yapılan bu müdahale ile Afganistan tarihi siyasi sürecinde retorik haline gelmiş bir şekilde bir kez daha uluslararası politikadaki en önemli çatışma alanlarından biri haline dönüştü. ABD’nin müdahalesi ile birlikte Afganistan’da Taliban ile işgal güçleri ve yerel destekçileri arasında 15 Ağustos 2021 tarihinde Kabil’in Taliban tarafından kontrol edilmesine kadar devam eden bir yıpratma savaşı yaşandı.
Obama’nın 2012 yılında Afganistan’daki ABD askerlerini çatışma sahasından 2014 yılına kadar aşamalı bir şekilde çekeceğini ve Afgan hükümet güçlerine askeri, lojistik ve stratejik destek sağlayacağını belirtmesinin Afganistan’da günümüzde ortaya çıkan gelişmelerin ön habercisi olduğunu söyleyebiliriz. 2019 yılında ABD hükümeti ve Taliban üst düzey temsilcilerinin Katar’da barış görüşmelerine başlaması Afganistan’ın bugünü yani; ülkenin gelecekte Taliban tarafından kontrol altına alınacağı hakkında önemli ipuçları vermiştir. Ayrıca Taliban’ın Tacikistan, Pakistan ve İran sınır kapılarını kontrol etmesi, kırsalda yaşayanların örgüte verdiği destek, yurtdışından önemli miktarda finansal destek alması, Pakistan gibi sınır ülkelerde güçlü destekçilerinin olması, Afgan hükümetinin ülkede derinleştirdiği yolsuzluk ve meşruiyet krizleri nedeni ile Afganistan’da bu örgüt son on yılda en önemli aktör haline gelmiştir.
Taliban’ın ülkenin % 90lık bir kısmını şuan kontrol etmesi ve başkent Kabil’i ele geçirmesi ülkede istikrar ve güvenliğin sağlanacağı beklentisini karşılamamaktadır.
Afganistan’daki siyasi ve ekonomik durumun düzelmemesi, ülkenin yeni bir ablukaya tabi tutulması ve Taliban’ın verdiği sözde durmaması Afganistan’a komşu olan ülkeler başta olmak üzere Batı ülkelerine doğru göç hareketlerini hızlandıracaktır. Bununla birlikte, Taliban’ın ülkeyi kontrol edememesi ve meşruiyetini halka kabul ettirememesi uluslararası siyasette birçok politik, ekonomik, sosyal ve güvenlik probleminin de artmasına neden olacaktır. Diğer taraftan bakıldığında ABD’nin Afganistan’dan askeri birlikleri çekerken bırakmış olduğu binlerce konteyner askeri donanım ve silahın Afganistan’da serbest dolaşıma girmesi veya ülkede hâlihazırda var olan radikal grupların eline geçmesi Afganistan özelinde önemli çıkar ve beklentilere sahip ülkeleri tedirgin etmektedir.
Rusya açısından bakıldığında Afganistan’daki Amerikan varlığının sonlanması stratejik bir kazanım gibi gözükse de buradaki mevcut stratejik boşluğun Pakistan ve Çin tarafından doldurulma çabası nedeni ile olumsuz sonuçlar ortaya çıkaracağı düşünülmektedir. Bu nedenledir ki Taliban’ın ülkenin birçok bölgesini kontrol altına alması neticesinde Rus ordusu Özbek ve Tacik ordusu ile Afganistan-Tacikistan sınırına ortak yığınak yapıp tatbikatlar gerçekleştirmiştir. Ayrıca, Rusya’nın yumuşak karnı olarak ifade dilen Çeçenistan ve diğer Rusya karşıtı etnik ve dini radikal grupların Afganistan’da varlığını güçlendirerek devam edeceği düşüncesi Rusya’yı endişelendirmektedir.
Çin ise, son on yıldır Afganistan’daki birçok alt yapı ve stratejik yatırım çalışmalarında önemli bir paydaya sahip olmuş ve ABD’nin çekilmesinden rahatlık hissetmiştir. Bununla birlikte Çin’in 2013 yılında temelini attığı ve günümüzde hızlı bir şekilde gelişen Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nde Afganistan’a önemli bir yer ayırması nedeni ile Pekin’in Afganistan bağlamında iştahı oldukça kabarıktır. Fakat giderek uluslararası bir soruna dönüşen Uygur Meselesi ve Pekin karşıtı artan siyasi hareketlerin askeri bir nitelik kazanma endişesi de bulunmaktadır. Çin’in Afganistan’daki bölünmüşlüğün ve çatışmaların devam etmesi neticesinde bahsedilen projesinin zarar göreceği veya sekteye uğrayacağı endişesi devam etmektedir. Ayrıca Çin’in başına bela olacak ve stratejik projelerini anlamsızlaştıracak silahlı grupların Afganistan’da bulunması ve Çin için önemli bir tedirginlik yaratmaktadır.