BURSA TEKNİK ÜNİVERSİTESİ


“28 Şubat’ta Ne Oldu?” Paneli Düzenlendi

Yayın Tarihi : 05 Mart 2020 , Perşembe


“28 Şubat’ta Ne Oldu?” Paneli Düzenlendi

Bursa Teknik Üniversitesi’nde (BTÜ) 28 Şubat Postmodern darbesinin 23. yıldönümü nedeniyle öğrenci toplulukları ve Eğitim Bir-Sen Bursa 2. No’lu Şubesinin ortaklaşa düzenlediği “28 Şubat’ta Ne Oldu?” başlıklı panel düzenlendi. Panelin organizasyonunda Bursa Teknik Üniversitesi öğrenci topluluklarından Üniversiteli Aktif Gençler Topluluğu, Mescid Topluluğu, Uluslararası Öğrenci Topluluğu, İnsani Yardım Topluluğu, Kritik ve Analitik Düşünme Topluluğu aktif olarak yer aldı.

Yıldırım Yerleşkesi Kırmızı Salonda gerçekleşen panelin konuşmacıları Akademisyen ve Türkiye Araştırmaları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Dr. Mehmet Sarı, Gazeteci - Eğitimci ve Milat gazetesi köşe yazarı Ufuk Coşkun, gazeteci ve Nabız Haber Sitesi Genel Yayın Yönetmeni Şükrü Sak oldu.

Program, BTÜ Eğitim Bir Sen işyeri Temsilci Murat Sak’ın yaptığı selamlama konuşması ile başladı. Açılış konuşmasını ise Rektör Yardımcı Prof. Dr. Ahmet Zeki Ünal yaptı.

Prof. Dr. Ahmet Zeki Ünal açılış konuşmasına kahraman Mehmetçiğe İdlip’te yapılan menfur saldırıda şehit olan askerlerimiz başta olmak üzere, tüm şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralı olan askerlerimize de acil şifalar dileyerek başladı. Prof. Dr. Ünal konuşmasının devamında “Şu anda kahraman ordumuz asli vazifelerini yerine getiriyor. Asli vazifelerini yerine getirdikleri çerçevede bütün dualarımız, bütün desteğimiz ordumuzun arkasındadır. Ancak, bugünkü toplantımız çerçevesinde, geçmişte asli vazifesi olmayan yerden sorunumuz oldu. Siyasi tarihimize baktığımızda “askeri vesayet” adıyla bir siyasal olgumuz vardır. Cumhuriyetimiz kurulduğundan itibaren askerlerimiz Kurtuluş Savaşımızı verdikten sonra üniformalarını çıkararak yönetici konumuna geldiler ve siyasi hayata katıldılar. Bu durum ülkemizde, devlet elitizmi ya da askeri elitizmi oluşturdu.  Bu oluşum, ülkemiz için oluşabilecek tehdit unsularını ve önceliklerini belirledi. Bu belirlemelere göre çevremizdeki bütün ülkeler düşmanlardı. Aynı zamanda bir de iç düşmanlar vardır diyerek, Cumhuriyetin başlangıcından itibaren tanımlanmış üç sorunu da dikkate aldı. Bu sorunların ilki olan komünizmi büyük bir tehlike olarak gördü. Biliyorsunuz bu sorun bütün dünyayı iki kutba bölmüştü. Bu sorunlardan ikincisi bölünme tehlikesi diye adlandırılan sorun oldu. Türkiye Cumhuriyeti üniter bir devlettir, iç etnisiteler acaba ayaklanır mı, ortak kimlik oluşturma konusundan geri dönüş olur mu diye bir endişe içerisine girdiler. Üçüncüsü ise Cumhuriyet’ten geri dönüş olur mu? Yani “irtica”. Bu üç iç tehlike konusunda ordunun üst kurmay tabakası tedbirli davranmayı görev addetti. Bu çerçevede alınan tedbirler, içeriye yani topluma karşı baskı anlamında mekanizmaların gelişmiş olmasına yol açtı. Geçmişte, 1960’da bir askeri darbe yaşadık. 1970’de darbe olmasa da muhtıra ile bir askeri müdahale yaşadık. 1980’de bir askeri darbe daha yaşadık. Askerin siyasete müdahalesi o kadar alışıldı ki 1990’da olacak diye beklendi. Gecikmeli şekilde 1997’de geldi. Kendilerinin tanımlamasıyla postmodern darbe öncekilerdeki gibi silah zoru ile yönetime el koymak şeklinde değil de zorla hükümeti değiştirmek biçiminde oldu. Sonrasında, 2000’li yıllarda yine bu yönde girişimler, hazırlıklar vardı. Hükümetlerin dirayetli duruşları sayesinde püskürtüldü. Aslında “askeri vesayet” askerin siyasete müdahalesidir ve demokrasilere yakışmayan bir uygulamadır. Bununla birlikte “zamanın ruhu” diyerek tarihte bazı şeyleri haklı görmek mümkündür. Ancak zamanla bunun yanlış bir uygulama olduğu siyaset bilimi çerçevesinde Türkiye’ye yakışmadığı anlaşıldı. Bu anlamda toplumumuz darbelere karşı bir bilince sahiptir artık. Geriye dönüş olmaması için, bunları bir daha yaşamamak için, geçmişte yaşananları genç nesillere tekrar tekrar hatırlatmak gerekir diye düşünüyorum. Geçmişte yaşananlar, tarihten ders almak adına anlatılmalıdır. Geleceğimizi şekillendirmesi açısından bunları tekrar tekrar konuşmamız gerekir. Darbeleri yaşamamış, görmemiş, bilmeyen gençlerimiz, sanki her zaman böyle bir hayat yaşanıyormuş gibi bir algı ile dünyayı algılıyorlar. Onlar geleceğin yöneticileri olacaklar. Onları bilinçlendirmek, onların ufkunu açmak için bu gibi toplantıları düzenlememiz gerekiyor. Bu organizasyonu düzenleyen öğrenci topluluklarımıza ve sendikamıza teşekkür ediyorum. Görüşlerini bizler ile paylaşan konuşmacı arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.

Rektör Yardımcı Prof. Dr. Ahmet Zeki Ünal’ın yaptığı açılış konuşmasından sonra Yıldırım İlçe Müftülüğü Gençlik Merkezi Koordinatörü İsmail Duman’ın Kur’an-ı Kerim tilaveti dinlendi. İdlip’teki menfur saldırıda şehit olan askerlerimiz, tüm şehitlerimiz ve kahraman ordumuzun başarısı için hep birlikte yapılan duanın ardından konuşmalara geçildi.

Panelde, ilk olarak söz alan Türkiye Araştırmaları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Dr. Mehmet Sarı, milletimizin beka mücadelesi verdiği dönemde yapılan menfur saldırıda, büyük bir kayıp yaşadığımızı belirtti. Dr. Sarı “Saldırının gözlerimizin içine baka baka ben vurmadım diyenler tarafından yapıldığı, bir anlamda katili bile bile yüzene baktığımız bir atmosferde yaşıyoruz. Tarihin her döneminde yaşadığımız bu acılar ile tekrar yüzleştik. Bu bakımdan vatanı, dini, milleti ve devleti uğrunda canını feda eden kardeşlerimizin mekânlarının cennet olmasının yüce Mevla’dan niyaz ediyorum. Yaralılarımıza da Allah’ın inayetinin ulaşmasını, yüce Allah’tan diliyorum” dedi. Dr. Mehmet Sarı, 28 Şubat Kavramı dönemin şahitleri bakımından idrak seviyesi bakımından bir sorunun olmadığını belirttiği konuşmasına şöyle devam etti: “Ancak sonraki kuşaklar açısından mesele, bir roman ve ya hikâyenin bir parçası haline dönüşüyor. Bu açıdan bu gibi olağan üstü dönemlerin hafızalarda canlı tutulması gerekmekte. 28 Şubat başörtülü kardeşlerimiz üzerinden sembolleşti. Onlar üzerinden, vesayet algısı ülkeye dayatıldı. Düşmanlaştırılmış kitleler oluşturuldu. 28 Şubat 1997 ne oldu? Başörtülü genç kızımız mağdur edildi. Sadece bununla kalmadı. Kamu görevlileri de çeşitli baskılar altına alındı. Siyasi partiler bakımından ise partilerin kapatılması, medya kuruluşlarına bakıldığında da, orada da ayrıştırma yaşandı. Sivil toplum kuruluşlarından kapatılanlar oldu. Halkın arasından da hep bir kesim ötekileştirilmeye çalışıldı. Ancak Anadolu feraseti fırsat vermedi. Anadolu insanları demokrasinin içerisinde kalarak bu konuda başarı mücadele sergiledi”.

Gazeteci- Eğitimci ve Milat gazetesi köşe yazarı Ufuk Coşkun konuşmasında 28 Şubat döneminde eğitim konusunda yapılanlara değindi. Eğitimde yapılan değişiklikleri bir operasyon olarak niteleyen Coşkun, 28 Şubat Postmodern Darbesi olarak adlandırılan dönemde eğitim yolu ile ülkemiz gençlerinin hafızasından bin yıllık tarihimizi ve düşünme yeteneklerinin silinmesine çalışıldığını iddia etti.

Panelde son olarak söz alan Nabız Haber Sitesi Genel Yayın Yönetmeni Şükrü Sak ise Postmodern Darbeyi gerçekleştirenlerin yargılandığını söyledi. Eleştirilemeyen, dokunulamayan yapı olarak betimlediği 28 Şubat Postmodern Darbeyi oluşturan erkin, sonraki dönemde yargılanabilen bir yapıya ulaşmasının, ülkemiz açısından son derece önemli bir olay olduğunun altını çizdi. Bu yargılama sürecinde, darbeye iştirak eden tüm unsurların yargılanmamasına rağmen bu durumun da bir başarı olduğunu ifade etti. Dönemin medya kuruluşları yolu ile darbenin gerekli olduğu algısının yayıldığını altını çizen Sak, vatandaşların medya yolu ile ikna edilmeye çalışıldıklarını aktardı. Bu kötücül propagandanın “irtica” kavramı üzerinden yürütüldüğünün altını çizen gazeteci Şükrü Sak, bu tür paneller ve benzeri etkinlikler yolu ile gelecekte darbelerin yaşanmaması için insanlarımızda bilinç oluşturmanın önemli olduğunu vurguladı.