Kıbrıs Barış Harekâtı ve Günümüz Yansımaları
Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Dr. Fatma Sarıaslan 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtının 45. Yıldönümü vesilesi ile verdiği demeçte, Barış Harekâtının Kıbrıs Türkü’nün varoluş ve özgürlük mücadelesi açısından son derece anlamlı ve önemli olduğunu belirtti.
Dr. Sarıaslan, Barış Harekâtının Kıbrıs adasını Yunanistan’a ilhak etmek amacıyla 15 Temmuz 1974’de yapılan Rum-Yunan darbesine karşı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uluslararası antlaşmalardan doğan meşru haklarını kullanarak 20 Temmuz 1974’de gerçekleştirdiğini hatırlattı. Kıbrıslı Türklerin, adada iki halkın siyasi eşitliğine dayalı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin fiili ve etkin garantisi altında kalıcı bir çözüm bulunması amacıyla gerekli gayreti gösterdiğini belirten Dr. Sarıaslan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) ‘siyasi eşitlik’ konusunda aynı anlayışa sahip olmadığına dikkat çekti. GKRY’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) varlığı ve Kıbrıslı Türklerin uluslararası toplumdan dışlanmasına dayalı bir politika güttüğünü ileri süren Sarıaslan, Avrupa Birliği’nin (AB) 2004 yılında Annan Planı’nı reddetmesine rağmen, KKTC’yi görmezden gelerek GKRY’yi adanın tamamını temsilen AB üyesi olarak kabul etmesinin sonuçlarının her geçen gün vahim bir hâl aldığını belirtti.
Türkiye’nin AB hedefinin Kıbrıs meselesi nedeniyle açılamayan müzakere başlıkları dolayısıyla bizzat AB tarafından kilitlendiğini hatırlatan Sarıaslan, özellikle Doğu Akdeniz’deki son gelişmelerin bölgede barışın, güvenliğin ve istikrarın geleceği açısından adada hakkaniyetli bir çözümün gerekliliğini açıkça gösterdiğini ifade etti. Dr. Sarıaslan bu kapsamda, KKTC’nin ruhsat verdiği alanlarda Türkiye’nin petrol ve doğal gaz arama çalışmalarına da değindi. Kıbrıs’ın doğal kaynakları üzerinde sadece Kıbrıslı Rumların değil Kıbrıslı Türklerin de hakkı olduğunun tartışılmaz bir gerçek olduğunu vurgulayan Sarıaslan, konu ile ilgili olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin ve AB’nin yaklaşımının haksız, mesnetsiz ve yapıcı olmaktan uzak olduğunu belirtti. Kıbrıs sorunu ve doğalgaz aramaları gibi konuların diyalog içinde çözülmesinin ancak AB’nin garantör devlet olarak Türkiye’nin konumu, meşru eylemleri ve KKTC’nin haklarının tanınması ile mümkün olabileceğini ifade etti.