- BTÜ'den HABERLER
- 23 Kasım 2024 , Cumartesi
Nursi ER
Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta 5 Ağustosta meydana gelen şiddetli patlama dünyanın gözünü yeniden Lübnan'a çevirdi. Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Engin Koç, Lübnan'daki güncel durumu, tarihsel arka planı ekseninde değerlendirdi.
Lübnan, dini ve mezhepsel kimlik anlamında Ortadoğu’nun küçük bir motifidir. Lübnan’da yaşayan Müslüman ve Hıristiyanlar arasında uzun yıllara dayanan ve tarihsel süreç içerisinde oldukça şiddete sahne olan hatıralar mevcuttur. Bunun yanında Müslüman Lübnanlılar arasında Sünni, Şii, Nusayri, Dürzi ve Aleviler içinde yaşanan mezhep çatışmaları da ülke içerisinde minör kimliklerin inşa edilmesini kolaylaştırmıştır. Ayrıca Hristiyan Lübnanlılar arasında Katolik, Ortodoks, Maruni, Rum ve Ermeni Hıristiyanların kendileri içerisindeki ilişkilerin de sorunsuz olduğu söylenemez. 1975-1990 yıllarında yaşanan Lübnan iç savaşında Müslüman ve Hıristiyanlar arasında yaşanan bir savaş olmaktan ziyade sürekli safların değiştiği ve ittifakların din ve mezhepler bağlamında yeniden şekillendiği bir yıkım savaşı olmuştur. Bununla birlikte, Lübnan’ın kırılgan bir devlet olmasına neden olan en önemli neden Osmanlı sonrası Lübnan’da Fransızlar tarafından inşa edilen mezheplerin konsensüsüne dayanan “Lübnan Ulusal Paktı” olmuştur. Cumhurbaşkanının Maruni Hıristiyan, Başbakanın Sünni Müslüman, Dışişleri Bakanının Şii Müslüman ve diğer Bakanlık ve bürokrasinin önemli kurumlarının mezhepsel demografiye göre paylaşıldığı bu sistem günümüze kadar Lübnan’da birçok önemli çatışma ve krizlerin yaşanmasına neden olmuştur.
Mart 2020’de ilan edilen Covid-19 pandemisi ve Korona virüs salgınının Lübnan’da giderek yayılması ve devletin bu sağlık krizine karşılayacak tıbbi altyapıya sahip olmaması Lübnan devletinin vatandaşlarının bir kez daha güven kaybına neden olmuş ve halk tekrar sokaklara çıkmıştır. Lübnan’ın bu derecede karmaşık ve kırılgan yapıya sahip olması ülkede uluslararası güçler başta olmak üzere İran, Suudi Arabistan ve İsrail’in ülkeye zaman zaman doğrudan ve dolaylı bir şekilde müdahalesine neden olmaktadır. Bununla birlikte ülkede yaşayan gruplar ülkedeki her olayı kendine düşman olan iç ve dış unsurlara bağlamak ülkede adeta bir adet haline gelmiştir. Bu anlamda ülkede yaşanan suikast, bombalı eylemler ve hatta olağan trafik kazalarının bazıları sürekli bir şekilde siyasi bir malzeme olarak kullanılarak ülke istikrarı zarar görmektedir.
5 Ağustos 2020 tarihinde Beyrut limanında meydana gelen 2 bin 750 ton amonyum nitratın infilak etmesi sonrası savaş alanına dönüşen 135 kişinin hayatını kaybetmesine ve 3500’den fazla kişinin yaralanmasına neden olan Beyrut’taki olayda bu minvalde bir gelişme olmaktadır. Lübnan hükümet yetkilileri bu facianın her ne kadar bir kaza olduğunu ifade etse de patlamadan sorumlu olarak ülkedeki yerel gruplar kendileri karşısında yer alan bölge devletlerini mesul olduğunu düşünmektedir. Patlamada İsrail başta olmak üzere İran ve diğer devletler sorumlu tutulmakta bu da ülkede var olan ekonomik istikrarsızlığı ve siyasi yozlaşmayı güçlendirmektedir. Olayın şu an çok taze olması ve devletin yeteri kadar soruşturmayı derinleştirmemesi bu facianın faili ve sonuçları hakkında erken hüküm çıkarmayı zorlaştırırken, bu patlamanın Lübnan’da daha uzun bir zaman tartışılacağını göstermektedir. Bununla birlikte, bu kadar güçlü patlayıcıların nasıl ve ne şekilde Beyrut Limanında bulunduğu ve bu olayın bir saldırı olacağı ihtimali ise tartışmanın ilerleyen günlerde Lübnan toplumu ve siyasetçileri tarafından daha sert bir zemine çekileceği ihtimalini güçlendirmektedir.